Günlerden Pazardı.İnsanları sokağa döken,piknik alanlarını dolduran,sevgilileri el ele neşe içinde dolaştıran yazdan kalma bir Pazar.O gün tanıştım Lena’yla. Farklıydı…İlerleyen yaşına inatla direnen simsiyah saçları,altın kaplama dişleri,ilk bakışta fazlasıyla dikkat çeken çingene pembesi boyalı tırnakları vardı.Bir bankta oturup güvercinleri besledik.O kucağında 5-6 yaşlarında bir çocukla ilgileniyordu.Önce Derya ile tanıştık,beraber fotoğraflar çektik.Derya 6 yaşında olmasına rağmen konuşamıyor derdini anlatamıyordu.Bu yüzden Lena yardımcı oluyordu anlaşmamıza.Tüm bunlar olurken ben kendimi birden Lena’nın hayat hikayesini dinlerken buldum.55 yaşındaydı Lena.Hristiyandı.
Moldova Cumhuriyet’ine bağlı Gagauzya’da doğup büyümüş orada evlenip 3 çocuğu olmuştu.Eşi fırınlardan aldığı ekmeleri kendi arabaları ile bakkallara dağıtırmış .Çokta mutlularmış dediğine göre.Bir gün eşi ve büyük oğlu diğer günlerden farksız şekilde evden ayrılmışlar ev hanımıymış o zamanlar Lena. Öğleye doğru kaza haberi gelmiş.O kazada eşi de oğlu da sakat kalmışlar.Gözleri doluyor bu anlarda.Mecbur kalmış Türkiye’ye gelip çalışmaya."Birinin ekmek parası kazanması gerekliydi" diyor ve devam ediyor anlatmaya.1999 yılında gelmiş Türkiye’ye.Derya’nın ailesinin yanında işe girmiş.Arada memleketine git-gel 11 sene bir orada bir burada yaşamış.
-’’Zor olmadı mı ayrılmak ailenden
çocuklarından?’’diye soruyorum.Biraz bozuk Türkçesiyle -‘‘Etle kemik ayrılır mı hiç.Ben ister miyim
ailemden çocuklarımdan ayrılmak ama mecburum birinin eve ekmek götürmesi
gerekliydi’’diye cevaplıyor.Hak veriyorum…Aileden uzak olmanın nasıl bir
duygu olduğunu,istediğinde,ihtiyacın olduğunda yanında olmamalarının nasıl bir
duygu olduğunu bildiğimden susuyorum…Tütün,mısır,buğday ekerlermiş onun
memleketinde.Seviniyorum bizim oralar gibi bizde ekeriz benim ailemde çiftçi
diyorum.Suratı düşüyor hafiften; -‘‘Biz
üretip çoğunu Moldova’ya satıyoruz elimizde pek bir şey kalmıyor bizim orada
öyle’’ diyor.Lena eşinden bahsediyor bana gözleri özlemle parlıyor severek
evlenmişler,kazaya kadar çok mutlulularmış .Kazadan sonra eşinin değiştiğinden agresifleştiğinden dem vuruyor.Gözlerinde biraz hüzün biraz özlemle -’’Olsun ben onu öylede seviyorum,yanında
değilim biliyorum çokta özlüyorum ama mecburum para kazanmam lazım’’
diyor.Yine susuyorum.Tekrar güvercinleri yemlemeye başlıyoruz.Türkiye’deki
hayatında bahsediyoruz.Yanında kaldığı aileden gözleri parlayarak minnetle
bahsediyor.Saatime bakıyorum; ’’Çok geç
kalmışım arkadaşımla buluşacaktım yarım saat önce’’diyorum.Gülümsüyor.’’Haftaya burada buluşuyoruz daha
anlatacaklarım var’’ diyor.‘’Tabiî
ki yine aynı bankta,aynı saatte’’ diyerek kalkıyorum biraz afallamış
birazda hayat karşında bu kadar güçlü olmasını takdir ederek. Aklımda Lena’nın
öyküsü onları ardımda güvercin yemlerken bırakıyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder