YABANCI

Uzun zamandır saklandığı bulutları ardından yüzünü göstermişti güneş.Soğuk ve yağmurlu günlerin ardından müjde gibi gelen ılık bahar havası her İstanbullu gibi sıcak havaya her daim aç beni de sokağa çıkartı. Temkinliydim…İstanbul’un yalancı havasına alıştığımı sanıp birazda kalın giyinmiştim.Yanıldığımı çok geçmeden giydiğim kalın ceket beni boğmaya başladığında anladım.İstanbul yine oyun oynamıştı bana.

Günlerden Pazardı.İnsanları sokağa döken,piknik alanlarını dolduran,sevgilileri el ele  neşe içinde dolaştıran yazdan kalma bir Pazar.O gün tanıştım Lena’yla. Farklıydı…İlerleyen yaşına inatla direnen simsiyah saçları,altın kaplama dişleri,ilk bakışta fazlasıyla dikkat çeken çingene pembesi boyalı tırnakları vardı.Bir bankta oturup güvercinleri besledik.O kucağında 5-6 yaşlarında bir çocukla ilgileniyordu.Önce Derya ile tanıştık,beraber fotoğraflar çektik.Derya 6 yaşında olmasına rağmen konuşamıyor derdini anlatamıyordu.Bu yüzden Lena yardımcı oluyordu anlaşmamıza.Tüm bunlar olurken ben kendimi birden Lena’nın hayat hikayesini dinlerken buldum.55 yaşındaydı Lena.Hristiyandı.

Moldova Cumhuriyet’ine bağlı Gagauzya’da doğup büyümüş orada evlenip 3 çocuğu olmuştu.Eşi fırınlardan aldığı ekmeleri kendi arabaları ile bakkallara dağıtırmış .Çokta mutlularmış dediğine göre.Bir gün eşi ve büyük oğlu diğer günlerden  farksız şekilde evden ayrılmışlar ev hanımıymış o zamanlar Lena. Öğleye doğru kaza haberi gelmiş.O kazada eşi de oğlu da sakat kalmışlar.Gözleri doluyor bu anlarda.Mecbur kalmış Türkiye’ye gelip çalışmaya."Birinin ekmek parası kazanması gerekliydi" diyor ve devam ediyor anlatmaya.1999 yılında gelmiş Türkiye’ye.Derya’nın ailesinin yanında işe girmiş.Arada memleketine git-gel 11 sene bir orada bir burada yaşamış.

-’’Zor olmadı mı ayrılmak ailenden çocuklarından?’’diye soruyorum.Biraz bozuk Türkçesiyle -‘‘Etle kemik ayrılır mı hiç.Ben ister miyim ailemden çocuklarımdan ayrılmak ama mecburum birinin eve ekmek götürmesi gerekliydi’’diye cevaplıyor.Hak veriyorum…Aileden uzak olmanın nasıl bir duygu olduğunu,istediğinde,ihtiyacın olduğunda yanında olmamalarının nasıl bir duygu olduğunu bildiğimden susuyorum…Tütün,mısır,buğday ekerlermiş onun memleketinde.Seviniyorum bizim oralar gibi bizde ekeriz benim ailemde çiftçi diyorum.Suratı düşüyor hafiften; -‘‘Biz üretip çoğunu Moldova’ya satıyoruz elimizde pek bir şey kalmıyor bizim orada öyle’’ diyor.Lena eşinden bahsediyor bana gözleri özlemle parlıyor severek evlenmişler,kazaya kadar çok mutlulularmış .Kazadan sonra eşinin değiştiğinden agresifleştiğinden dem vuruyor.Gözlerinde biraz hüzün biraz özlemle -’’Olsun ben onu öylede seviyorum,yanında değilim biliyorum çokta özlüyorum ama mecburum para kazanmam lazım’’ diyor.Yine susuyorum.Tekrar güvercinleri yemlemeye başlıyoruz.Türkiye’deki hayatında bahsediyoruz.Yanında kaldığı aileden gözleri parlayarak minnetle bahsediyor.Saatime bakıyorum; ’’Çok geç kalmışım arkadaşımla buluşacaktım yarım saat önce’’diyorum.Gülümsüyor.’’Haftaya burada buluşuyoruz daha anlatacaklarım var’’ diyor.‘’Tabiî ki yine aynı bankta,aynı saatte’’ diyerek kalkıyorum biraz afallamış birazda hayat karşında bu kadar güçlü olmasını takdir ederek. Aklımda Lena’nın öyküsü onları ardımda güvercin yemlerken bırakıyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Wikipedia

Arama sonuçları

Translate

AddThis