Esaretin Bedeli: “Korku seni tutsak eder, umut ise özgür kılar”

Birbirinden kaliteli yapımları konuk ettiğimiz film analiz köşemizde bu ay Frank Darabont’ un yönetmenliğini yaptığı “Esaretin Bedeli” filmini inceleyeceğiz. Orijinal adı: “Shawshank Redemption” olan film 1994 yapımıdır. Yeşil Yol (The Green Mile) (1999), Majestik (The Majestic) (2001), Öldüren Sis (The Mist) (2007) gibi başarılı filmlerin de yönetmenliğini yapan Frank Darabont’un yönettiği film Stephen King' in bir öyküsünün uyarlamasıdır.
Başarılı bu yapımımızın başrollerinde ise Tim Robbins ve Morgan Freeman’ı görmekteyiz. Freeman aynı zamanda filmin anlatımını da üstlenmektedirler. Gösterildiği ülkelerde büyük ilgiyle karşılanan film 1995'te aralarında en iyi film adaylığı dâhil 7 dalda Oscar'a aday gösterildi. Fakat en iyi film ödülüne başrolünde Tom Hanks' in oynadığı Forrest Gump adlı film layık görüldü. Film eleştirmenleri tarafından diğer filmlerden bir şekilde üstün tutulan yapım, IMDB sitesinde 900,000'den fazla kişinin oylarıyla 10 üzerinden 9,3 puan almış ve gelmiş geçmiş en iyi film seçilmiştir. Darabont’un bu muhteşem yapıtı aynı zamanda tüm türler arasında dünyanın en beğenilen ilk 3 filmi arasındadır.


Filmi izlerken içinize işleyen müziklerini Thomas Newman yaparken, senaristliğini romanda Stephen King uyarlamada ise Frank Darabont yapmıştır. Bam telinize dokunan filmde Andy’nin yaşadığı kötü olaylar karşısında geleceğe hala umutla bakışından siz de en az bizim kadar etkilenecekseniz.
Filmin konusu ise: Şaibeli bir şekilde karısını öldürmek suçundan Shawshank Hapishanesi` ne gönderilen bankacı Andy Dufresne (Tim Robbins), burada hiç alışık olmadığı bir hayat mücadelesi vermeye başlar. Hapishanede tanıştığı Ellis Boyd Redding (Morgan Freeman) ile aralarında mükemmel bir dostluk oluşur. Bir süre sonra Andy'nin hayata bağlı tavırları hapishanedeki mahkûmları bile etkilemeyi başarır.
1950’ lerde geçen film 1994 yılında ancak bu kadar güzel kurgulanabilir ve bu denli güzel perdeye yansıtılabilirdi. Bu filmin başrolünde Morgan Freeman ve Tim Robbins’ in yanı sıra asıl önemli olan UMUT VE AZİM de görülmektedir... Filmin 1995 tarihli olması ilk başta sizde bir önyargı uyandırsa da filmi izlerken ve izledikten sonra bu önyargının ne kadar yersiz olduğu anlıyorsunuz. Filmde üzerinde durulan esaret, mücadele, umut gibi kavramların insanlığın var olduğu sürece varlığını sürdüreceği ise şüphesizdir. Bu yönden bakıldığında bu filmin daha uzun zaman izlemekten zevk duyulan bir film olacağı kanaatindeyiz.

Film aynı zamanda orijinal bir yapıttır. Her ne kadar üzerinden bir hayli zaman geçse de hala izlerken aynı tadı hissedersiniz. Mekân olarak kullanılan kasvetli bir hapishane olsa da içerdeki insanların özellikle de Andy’ nin konuşmayan hali ama çevresine ışık saçan o umutla bakan gözleri karşısında kendinizi hemen onun yanı başında hissediyorsunuz. Gerçekten ölmeden önce izlenmesi gereken başucu filmlerindendir. Filmi izlerken kesinlikle sonunu merak ederek izliyorsunuz ve aslında Andy’ nin ne yapacağını tahmin eder gibi oluyorsunuz ama o başka şeyler yapıp yine de sizi şaşırtıyor. Azim, hırs, tecrübe ve bilgiyi bir arada tutan ve bunları en iyi bir şekilde kullanan oyuncular Tim Robbins ve Morgan Freeman filmi muhteşem hale getirmiş. Film kesinlikle dram ve suç türünün tartışmasız en iyisidir.
Bu filmde aslında evrensel bir gerçeklik yatıyor ve izlerken her defasında sanki size aitmiş gibi hissediyorsunuz.  Bu yüzden evet bu film kesinlikle bir başyapıttır. Bazı filmlerin hasılat rekorları kırıp kırmaması sizi çok ilgilendirmez. Bu filmde işte öyle bir filmdir; "Evet sen şu an böyle bir dünyada yaşıyorsun " dedirten türdendir. Hapishane hayatı, hapishane sonrası hayat, adalet kavramı… İşte filmin ana temasını işleyen içinizi sızlatan bir filmdir.


Konuya dışardan baktığımızda haksız yere hapishaneye giren bir bankacının hapishanede ki geçen sürelerini anlatıyor. Müzikleri, kurgusu, oyunculukları ile bu filmi kesintisiz izlemek isteyeceksiniz. Film küçük bir alanda geçmesine rağmen sizi sıkmaz her biri ince ince işlenmiş müthiş karakterler sayesinde her dakikasını gözlerinizi ekrandan ayırmadan seyredeceksiniz.
Özgürlük, umut, azim, güven, fedakârlık, arkadaşlık işte hepsi bu filmde var. Durmayın siz de izleyin eminim çok şaşıracak ve çok etkileneceksiniz. Andy’nin arkasından Red’in söylediği;  “Unutmamalıyım ki bazı kuşları kafeste tutamazsınız. Tüyleri çok parlaktır. Ve uçup gittiklerinde de onları kapatmanın günah olduğunu bilen yanınız çok rahatlar. Ama yine de onların gidişiyle bulunduğunuz yerin boş olduğunu hissedersiniz. Sanırım arkadaşımı çok özledim...”  sözleri sizi de en az bizim kadar etkileyecektir. Bir de unutmadan Rita Hayworth’ un filmde başrol oynadığını kaçınız fark edeceksiniz acaba.

Bu filmi izlediğinizde tüm bu olanların bir çakının kazıdığından çok daha fazlası olduğunu göreceksiniz.( Filmi izlediğinizde ne demek istediğimizi anlayacaksınız) "brooks was here"  gibi. Ve filmde kesinlikle en güzel sahnelerden biri Morgan Freeman' ın son sahnedeki gülüşüdür. Bir diğer sahne ise; Red'in (Andy’nin gardiyanı tuvalete kilitleyip plaktan hapishaneye müzik dinlettiği sahnede) söylediği şu sözlerdir:
"O iki İtalyan bayanın ne hakkında şarkı söylediklerini bugüne dek bilmedim. Gerçek şu ki, bilmek de istemiyorum. Bazı şeyler söylenmeden kalmalı. Kelimelerle tarif edilemeyecek kadar güzel ve kalbinizi acıtan bir şeyle ilgili şarkı söylediklerini düşünmek istedim. Size söyleyeyim, o sesler gri bir yerde hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar yükseğe ve uzağa uçtu. Sanki güzel bir kuşun sıkıcı küçük kafesimize girip kanat çırpması ve o duvarları eritmesi gibiydi ve zamanın kısacık bir anı da olsa, shawshank'teki her bir adam kendini özgür hissetti."

Filme damgasını vurmuş o müthiş replikler ise;

Andy: Dünyada taştan ibaret olmayan başka yerlerin de olduğunu. Bir şeyler var. İçinde… Alamayacakları ve dokunamayacakları bir şeyler. O sana aittir.
Red: Sen neden bahsediyorsun?
Andy: Umut…
*Umut tehlikelidir. Umut bir insanı deli edebilir. Bu iyi değildir. (Red)
Red: Sen bir dâhisin.
Andy: Biliyor musun Red.  Asıl garip olan; ben dışarıdayken dürüst biriydim. Sahtekâr olmak için hapse girdim.
*Unutma Red, umut iyi bir şeydir, belki de en iyisi. Ve iyi şeyler asla ölmez.  (Andy)
Andy: Sen de buradaki herkes gibi suçsuz musun RED?
Red: Shawshank’daki tek suçluyum…


Film bittiğinde saç telinizden parmak uçlarınıza kadar özgürlük çığlıkları attırır. Eğer hala izlemediyseniz zaman kaybetmeyin. Hemen Andy ve Red’ in o sıcacık dostluklarına bir göz atın. İyi seyirler arkadaşlar.








 

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Wikipedia

Arama sonuçları

Translate

AddThis