"Birand: Bir Ömür Ardına Bakmadan"

Gazetecilik mesleğine 1964’te Milliyet Gazetesi'nde başlayan Mehmet Ali Birand 1972'de yine Milliyet Gazetesi Avrupa editörü oldu ve Brüksel bürosunu kurdu. Sonraları, 1984 yılında Milliyet Moskova bürosunun kuruluşunu da üstlen Birand Sabah Gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 1985'de TRT de başlayan ve sonraları Show TV'de devam eden kariyerinin altın basamağı olan 32. Gün programını sundu.
Bağımsızlık ve liberal bakış açısıyla tanınan 32.Gün programında, birçok Türk politikacısının yanı sıra, dünya liderlerinden François Mitterrand, Jacques Chirac, Saddam Hüseyin, Mihail Gorbaçov, Boris Yeltsin, Vladimir Putin, Yaser Arafat, Peter Kohl, Gerhard Schröder ve Teacher Mehmet, gibi önemli isimleri programına konuk etti.

1992-1995 seneleri arası Show TV ana haber bülteni sunuculuğu görevini üstlen Birand Türkiye’nin içinde bulunduğu durumları anlatan ve Türk siyasetini anlatan bir çok kitap yayınladı. Türk Ordusu'nun yapısı, 12 Eylül askeri darbesi, 1974 Kıbrıs Çıkartması ve Türk-Yunan ilişkisini anlatan kitapları İngilizce, Almanca ve Yunancaya çevrildi.



CNN Türk yöneticilerinden biri olan gazeteci, Kanal D ana haber bültenini sunmakta idi. Evli ve bir çocuk babası olan Birand, iyi derecede Fransızca ve İngilizce bilmekteydi. TV programcısı ve yazar olarak ulusal ve uluslararası birçok ödülün sahibi olan Birand, Fransız "Chevalier de L’Ordre National de Merite" ünvanına sahipti.
*1985 yılında, 32.GÜN adlı programınıza başladınız. Bunca yıldır bu programın zirvede ve hep konuşulur olmasını neye bağlıyorsunuz?

Dünya liderleriyle konuşulması birçok röportajlar bunun yanında tartışma programı olması. Yıllar boyunca 32. Gün için konuştuğum ünlülerin listesi epey büyüdü (eski Fransa Devlet Başkanı François Mitterand, Avrupa Komisyonu eski başkanı Romano Prodi, eski Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac, Ürdün Kralı Hüseyin ve oğlu Kral Abdullah, Suriye Devlet Başkanı Bessar Essad, eski Irak lideri Saddam Hüseyin, Rusya Federasyonu eski başkanı Gorbachov, Yeltsin, Filistin lideri Yassir Arafat, Alman Başbakanı Helmut Kohl, Schröder ve eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher,  Karamanlis, Mitsotakis,  Rabin, Simon Peres vs...

*Gazeteci olmanızın yanında yazar, köşe yazarı, haber sunucusu/programı yapımcısısınız. Çalışırken size en çok zevk veren en rahat olduğunuz alan hangisidir?
Hepsini seviyorum ama kendimi televizyoncudan çok gazeteci olarak görüyorum o bakımdan kendimi de şanslı görüyorum.
* Muhabirlik yaparken yurtdışında görev için çok fazla bulundunuz. Bu durum sizi mesleki anlamda nasıl etkiledi? Artıları ve ya eksileri varsa nelerdir?

Her işin bir zorluğu vardır. Bu durum bana; Şans+ Hırs+ Çalışkanlık+ Girişkenlik +Yetenek bunları kazandırdı. Yurt dışı muhabirlik sonucunda deneyimlere ulaştım ve sonrasında ilk kitabım “30 Sıcak Gün”ü yayımladım.

*Başarılı gazeteciliğinizin yanında çok da şık giyinen birisiniz. Kullandığınız saatler her ana haber bülteninde en az söyledikleriniz kadar dikkat çekiyor. Saatlerinizi kendiniz mi yoksa eşiniz mi seçiyor? Ruh halinize ya da gündeme göre kullandığınız saatlerde değişiklik yaptığınız oluyor mu hiç?

Bütün saatlerimi kendim alıyorum, kendi paramla alıyorum. Sponsor olacaksa da çok kıymetli bir saat olmalı. Yoksa olmaz. Evde 35 saatim var.
"YEDiĞiN GOLE AĞLAMAYI BIRAK, GOL ATMAYA BAK"

*Meslek hayatınızda sizi en çok etkileyen kişi ya da olay nedir?
Benim hayatta en büyük şansım Vehbi Koç olmuştur. Gazeteciliğe ise Milliyette Abdi İpekçiyle başladım. Abdi İpekçi’nin 20'li yaşlarında bana söylediği bir söz hayat felsefem oldu. "YEDiĞiN GOLE AĞLAMAYI BIRAK, GOL ATMAYA BAK" bu sözden çok etkilendim.

*Can Dündar'ın "Birand: Bir Ömür Ardına Bakmadan" isimli kitabını ilk duyduğunuzda nasıl tepki verdiniz? Kitapta Kürt kökenli olduğunu ilk kez açıklaması size nasıl hissettirdi? Gelebilecek tepkilerden çekindiğiniz oldu mu?

Can Dündar'ın benimle ilgili kitabını, tahmin edebileceğiniz gibi bir nefeste bitirdim. Kendi hayat hikâyem olmasına, büyük bölümünü bilmeme rağmen, zaman zaman "Aaaa gerçekten bu da olmuştu..."dediğim anlar çoktu. Öylesine akıcı bir kitapla karşılaştım ki, kafamı kaldıramadım. Ben kendimi bir Kürt milliyetçisi gibi hissetmiyorum. Ben Türküm. Türk olarak Kürtlerin hakkını daha ciddiye alıyorum. Kürt olduğum ortaya çıktı ama bununla da gurur duydum.

*Bir yazınızda 1974 Kıbrıs Harekâtı hakkında gazeteciliğimin dönüm noktası dediniz. Bunu bize biraz daha açabilir misiniz?

Gazeteciliğimin dönüm noktası, 1974 Kıbrıs Harekatı’yla gerçekleşti. Eskiden içine kapanık ve dış ilişkileri sorunlu olan Türkiye, birden bire dünyanın gündemine girdi. Bütün gözler Ankara’ya çevrildi. Hemen her yerde ilgi odağı oldu. Amerika’nın silah ambargosu, Kıbrıs konusunu daha da ön plana çıkardı. Uluslararası ilişkiler, o döneme kadar görülmemiş derecede arttı. O zaman da, benim gibi dışarda çalışan gazetecilere ihtiyaç inanılmaz derecede yükseldi. Ancak ben de sadece  Brüksel’de kalmadım, oradaki kurumlarla  (NATO ve Avrupa Birliği) yetinmedim. Dışarıda yaşamanın avantajını kullandım görev sınırlarımı genişlettim. Yıldızım parlayıverdi. 1974’ten sonra sadece Brüksel değil, sürekli Washington, Atina, Strasbourg’a (Avrupa Konseyi için)  gider oldum. Dünyam genişledi. Bilgim arttı. Brüksel, bana sadece habercilik açısından değil, kişisel gelişim açısından da çok yarar sağladı. Çalışma randımanım birkaç misli arttı. Zamanımı da iyi kullandığımdan dolayı, art arda kitaplar yazabildim. Zira kalıcı bir şeyler bırakmak istiyordum.
Brüksel’deki 20 yılım, kişisel olarak üretimimin en üst düzeye çıktığı dönemdi. Yazdığım ve her biri büyük ilgi toplayan kitaplarımın listesi bunun kanıtıdır.

*Gazetecilik kimliğinizden başka; KIBRIS Belgeseli, DEMİRKIRAT (27 Mayıs darbesini anlatan çalışma)  ve arka arkaya, 12 MART-12 EYLÜL ve ÖZALLI YILLAR ve son olarak da SON DARBE:28 ŞUBAT belgeseli geldi. Bu belgesellerin sizin meslek yaşamınız açısından önemi nedir?

Ben benden sonra bu işi yapacak olanlar için karmakarışık bir mutfakta malları bir kenara koymaya çalışıyorum. Ben tarihçilik yapmıyorum. Tarihin rahatça incelenmesini sağlıyorum. Vakit harcanmasını önlüyorum. Ben im yaptığımı size derli toplu yahu neler yaşamışız dedirtiyor.

*Galatasaray kulübünde Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olduğunuzu biliyoruz. Bu durum sizi mesleki anlamda etkiledi mi? Mesela bu kulüple ilgili haberleri sunarken neler hissediyorsunuz?

Bu durum söz konusu değil. Fanatik kesinlikle değilimdir. Çok rahatlıkla Galatasaray yenildiği zaman kendi kulübümü çok eleştiririm hatta bu yüzden Fatih Terim bana birkaç kere de kızmışlığı vardır.

*Sosyal Medyayı çok güçlü bir şekilde kullanan gazetecilerdensiniz. Size göre gelişen teknoloji ile gazetecini haber alma kaynaklarında herhangi bir değişim oldu mu? (Facebook, Twitter gibi)

Herkes sosyal medyada yorumunu yapıyor, okuyorum onları. Kabul ediyorum, ne olacak. Ben de gerektiğinde eleştirilerimi yapıyorum. Çok keyif alıyorum. Gelecek bizim gibi ekranlara çıkmakta, köşe yazısı yazmakta değil. Gelecek orada

*Bunca yıllık mesleki birikiminizi göz önüne alarak biz geleceğin gazetecilerine ne gibi öneriler verirsiniz?
Hoşgörülü olma ve kendinize olan güveni arttırma adına çokça öz eleştiri yapın." Kesinlikle bir dil öğrenin.

*2009’un Ocak ayında hem CNN Türk’ün, hem de Kanal D’nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendiniz. Bu kadar yoğunluk altında hiç başka meslek seçme düşüncesi aklınızdan geçti mi?

Hayır, kesinlikle geçmedi...

Evet, hiçbir zaman aklından geçemedi durmak, başka bir meslek seçmek. Birçok insanın gazetecilik mesleğini seçme sebebi olan Birand bir, Ocak günü aramızdan ayrıldı. Küçük yaşlardan beri bin bir türlü sıkıntı çeken ama hiç yılmayan duayen gazeteci Mehmet Ali Birand’ı 17 Ocak 2013 günü saat 18.29 da kaybettik. Türk basınının ve sevenlerinin acısı ise çok büyük. O, hayatının her döneminde haberci kimliğini her şeyden önde tuttu. 28 Şubat süreciyle hem özel hem iş hayatında sıkıntılar yaşadı. Ama yılmadı habercilik hayatında muhabirliğe canı gönülden bağlıydı. Yaptığı, içinde bulunduğu tüm işlerde kaliteli habercilik ön plandaydı. Yaklaşık 50 yıllık gazetecilik hayatına sayısız kitap, belgesel, program sığdıran Birand Türk basınının mihenk taşlarındandı. Her gece ana haber bülteninde birbiriyle uyumlu kravat ve saatleriyle seyirciye haber festivalinin yanında görsel şölen de sundu. Sektöre Can Dündar, Deniz Arman, Cüneyt Özdemir, Ali Kırca gibi kaliteli isimler kazandıran Birand her gazetecinin derinlemesine incelemesi gereken gazetecilik duayeniydi. Bu mesleği seçme sürecini genç yaşlarda gördüğü bir rüya ile anlattı Birand. Bir gece rüyasında gördüğü koyun sürüsünden biri sürekli başını kaldırmaktaydı. Bu rüyanın etkisinde kalan Birand : ‘‘ Bende o koyun olacağım başımı her zaman kaldıracağım’’ dedi. O herkes gibi olmadı herkes gibi düşünmedi. Her zaman farklı aykırı kişiliğe sahipti Mehmet Ali Birand. İşte bu yüzden ölümüyle yüzbinleri hüzne boğdu. Cenazesinde Cumhurbaşkanı, esnaf, tüccar, köylü, sanayici, milletvekili toplumun her kesiminden insanı buluşturdu.
Renkli kişiliği, durdurulamaz enerjisi, medya sektörüne katkıları ile Birand bir ana haber saatinde aramızdan ayrıldı.  

O bize her zaman ‘‘Yarın akşamda kimselere randevu vermeyin, saat tam 19.00 ‘da birlikte olalım efendim ’’ derdi ve biz kimselere randevu vermezdik. Bundan sonra artık o saatlerde gözümüz televizyonda onu, kulağımız ise sesini arayacak. Hastalığı döneminde televizyon ekranlarına kısa süreli ara verdiği zaman Birand; ‘‘Sizleri bilemem ama ben sizleri çok özleyeceğim.’’ demişti. Bizde şimdi ona; ‘‘Seni çok özleyeceğiz yerin dolmayacak Sevgili Birand…’’ diyoruz.

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Wikipedia

Arama sonuçları

Translate

AddThis