Casablanca: "Sevmek bazen vazgeçmeyi bilmektir."



Bir insan mutlaka ölmeden önce izlemesi gereken filmler diye bir liste yapmalı ve ‘‘Casablanca’’ yı o listenin en üst sırlarına koymalıdır. 1942 yapımı olan bu filmin çekildiği dönem göz önüne alındığında çok ciddi bir emek sonucu ortaya çıktığını ilk saniyelerinden itibaren anlarız. Müziklerinden görüntüsüne; oyuncuların kıyafetlerinden duruşlarına kadar her şey, deyim yerindeyse, on numaradır filmde. 

Yıl 1942’dir. Sinemanın icadının üzerinden henüz yarım asır bile geçmemiştir; ama film dönemin koşullarına göre müthiş bir görsellik, nefis bir müzik senfonisi sunmaktadır. Aynı zamanda teknik olarak da bir tarihi anlatmaktadır bize. Sinemanın geldiği konumu görmek açısından Casablanca, her sinemaseverin arşivinde olması gereken başarılı bir örnektir.


Kimilerine göre aşk filmidir, kimilerine göre ise savaşı anlatan bir dönem filmi. Yönetmenliğini Michael Curtiz, yapımcılığını Hal B. Wallis, senaristliğini oyunda; Murray Burnett,Joan Alison, uyarlamada Julius J. Epstein,Philip G. Epstein,Howard Koch gibi isimler üstlenmiştir.

Çekildiği dönemi bize en iyi şekilde yansıtan, içimizi ısıtan rollerini oynamaktan öte adeta yaşayan karakter oyuncuları ise; Humphrey Bogart, Ingrid Bergman, Claude Rains ve Paul Henreid’ dir. Müzikleri Max Steiner, kurgusu Owen Marks’a ait olan yapım sinema eleştirmenlerinin büyük bir çoğunluğunun saygısını kazanmıştır.

Filmi izlerken her şeyi bir kenara bırakıp Max Steiner’in özene bezene hazırladığı müzikler eşliğinde kendi iç dünyanıza dalarsınız VE fonda çalan şarkılarla biraz daha filmin içine çekilirsiniz.

Hollywood klasikleri arasında özel bir yere sahip olan filmin ilk gösterimi 23 Kasım 1942 yılında Newyork’ta yapılmıştır.1943 yılında gösterime giren yapım daha fazlasını hak ettiği halde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo dallarında sadece 3 Oscar alabilmiştir. Filmin senaryosu Warner Brothers şirketi tarafından 20 bin $ gibi, Kİ o döneme göre çok yüksek bir rakam BU, Murray Bunnet’ten satın alınmıştır. Filmin belki de EN ilginç özelliği ise senaryosunun sürekli olarak yeniden yazılmış olmasıdır. ÖYLE Kİ oyuncular da dâhil OLMAK ÜZERE HERKES filmin sonunu bilmeden oynamıştır.

İzleyen herkesi kendine hayran bırakan ve bir şekilde kendinden bir şeyler bulabildiği film; 2002 yılında ABD Film Enstitüsü tarafından tüm zamanların en iyi aşk filmi seçilmiştir.

Filme teknik açıdan bakmaya biraz ara verip konusuna şöyle bir el atarsak eğer; Film 2.Dünya Savaşı’nda geçer. Hikâyenin geçtiği mekân Fas’ın günümüzde bile filmle birlikte anılan Casablanca şehridir.

Rick Blaine rolündeki Humphrey Bogart Casablanca’da bir bar işletmektedir ve kendisi dışında pek bir şey düşünmez. İç dünyası karmaşık, hayata küskün, geçmişinden kaçan biridir.

Filmin ilk dakikaları özgür Fransa ile Almanya arasındaki çekişmeyi gözler önüne serer. Sadece bir aşk filmi olmayan Casablanca dönemin siyasi güçlerinin aralarındaki çıkar ilişkilerine de değinir.

İlerleyen dakikalarda Victor ve karısı Ilsa, Casablanca’ya gelir. İdealist bir entelektüel olan Victor, Çek direniş örgütünün lideridir. Ve Almanlar tarafından esir edilmiş, işkence görmüş daha sonrasında ise Nazi toplama kampından kaçmıştır. Hala Almanlar tarafından arananan Viktor o dönemde birçok insanın da yaptığı gibi savaşta tarafsız kalan Portekiz’in başkenti Lisbon’a geçmek istemektedir. Lisbon’a gidişin tek yolu ise Casablanca’dan geçmektedir.

Ve bu karı kocanın yolları gidiş için sahte belgelere tesadüfen sahip olan Rick ile kesişir. Fakat hiçbir şey artık bu 3 kişi için aynı olmayacaktır. Çünkü Victor’un eşi Ilsa, Rick’in yıllardır unutmaya çalıştığı ve  hiçbir şey söylemeden Paris Gar’ında kendisini terk edip giden eski ama unutamadığı sevgilisidir.

Flashbacklerle geçmişe döndüğümüzde Rick ile Ilsa nın aralarındaki aşka, yaşanan savaşa rağmen birbirlerine duydukları tutkuya, hep birlikte olma planları yaptıklarına şahit oluruz. İki aşığın birlikte oldukları son gün Paris işgal edilecektir. İşgalin ertesi günü Paris’ten kaçıp birlikte yeni bir hayat kurmak için sözleşirler. Fakat Ilsa, Paris Gar’ındaki buluşmaya gelmez. Rick’in yakın dostu Sam’in getirdiği mektupta, Ilsa’nın onunla gelemeyeceği yazmaktadır. Rick yıkılır ve bir şekilde yolu Casablanca’ya düşer.

İki aşık tekrar karşılaştıktan sonra Rick’in hayatı karmaşaya döner. Geçen onca zaman Rick’in Ilsa’ya olan aşkını köreltmemiştir. Ama içinde ona karşı bir nefret beslemiyor da değildir. Ilsa’nın kendisini neden terk ettiğini düşünerek günlerini geçirmeye başlar. Ilsa’ya göre ise onu terk etmesinin geçerli bir sebebi vardır. Çünkü Ilsa, o dönem eşinin öldüğünü zannedip Rick ile birlikte olmuş fakat sonra toplama kampından kaçan Victor çıkagelmiştir. Ona bir nevi vicdan borcu olduğunu düşünen Ilsa, Viktor’un yanında kalmış ve yürüttüğü mücadeleye karşı ona destek olma zorunluluğu hissetmiştir. Rick’in çalıştığı kafede tekrar karşılaşan Ilsa ve Rick’in birbirlerine karşı eski duyguları canlanır.

Eski günlerinin özlemiyle kaçamak buluşan Rick ve Ilsa kendi geleceklerini düşünmeye başlarlar. Film bir aşk filmi olmasına rağmen sonu aşk filmi gibi değil Ilsa’nın istemeye istemeye Victor’la Lisbon’a havalanıp hayatının aşkını Casablanca’da bırakması ile sona erer. Bu sonu hazırlayan ise her zaman kendinden başkasını düşünmeyen Rick’tir. Yanından ayrılmak istemeyen Ilsa’ya buradan ayrılmalarının aşklarından daha önemli olduğunu ve Victor’un yanında gitmesi gerektiğine ikna eder… Film, en sonunda geride kalan Rick ve polis şefinin, en başından beri çatışma içinde oldukları halde konu vatan olunca gelişen dostluk ve yoldaşlık vurgusuyla sona erer.

Casablanca ticari kaygılarla çekilmiş bir filmdir; ancak 1960 lardan sonra klasikler arasında yerini almıştır. Sinemaseverlerin defalarca izleyip bıkmadığı nadir filmlerden biridir.
Film görüntü ve müziklerinin yanı sıra replikleriyle de insanların kalplerinde yer etmiştir.

Filmde Humprey Bogard beyaz takımları ve ağzından hiç düşürmediği sigarasıyla muhteşem bir karizmadır. Bu rol için Bogart’tan önce Ronald Reagan düşünülmüş ama Reagan kabul etmemiştir. Zaten filmde Bogart’ın o büyüleyici oyunculuğunu gördükten sonra iyi ki Reagan oynamamış diyorsunuz.

UNUTULMAZ REPLİKLERDEN ÖRNEKLER İSE:  
Ilsa: Sana iki kelimelik, sonunu bilmediğim bir hikâye anlatayım mı?
Rick: Evet
Ilsa: Seni seviyorum

Ilsa: “Bir daha çal, Sam. Eski günlerin hatırı için… Onu çal Sam. Hadi… ‘As time goes by’ı çal.”

Yvonne: Dün akşam ne yaptın?
Rick: Çok zaman geçti hatırlamıyorum.
Yvonne: Bu akşam ne yapacaksın?
Rick: O kadar uzun vadeli plan yapmam!

Ilsa: Öp beni, bu bütün soruların cevabı olur

Viktor: ‘‘Nefes almazsak ölürüz. Düşmanımızla savaşmazsak dünya ölür. Ben bir dava adamıyım Rick. Ama her şeyden önce insanım…’’

Bu muhteşem yapımda Rick karakteri terk edilmişliği, melankolikliği ve aşkın acı yönünü bize hatırlatır. Ilsa karakteri ise vefa borcu için aşkından vazgeçen ama onu her daim sevmeye devam eden; sadık ve duru güzelliği olan bir kadındır. Ilsa’nın kocası Victor ise idealizmi, gerçeği, hayatı, toplumu ve toplum için yaşamayı çağrıştırır.

Tüm bunlarla birlikte film, aşk filmi olmasına rağmen senaristler ve yönetmen bu üç karakter üzerinden izleyiciye bu çağrışımlar ile vermek istedikleri duyguyu ve düşünceyi en iyi şekilde vermişlerdir.

Casablanca'nın muhteşemliğini anlatmada hangi kelime ya da kelimeler yeterlidir bilmiyorum ama ondan sonra sahnelenen hiçbir yapımda Ilsa'nın  Sam'e söylediği "Çal Sam Çal,  it as time goes by’ı çal" dediği an kadar iç acıtıcı. Yine buna karşılık Rick’in "Çal Sam, o dayanıyorsa ben de dayanırım" deyişi kadar etkileyici olamayacaktır...

Üzerinden 70 yıla yakın süre geçmesine rağmen halen çağa ayak uyduran, zamana karşı koyan ve aşkı en iyi anlatan filmdir Casablanca.

En basit haliyle ''Sevmek; bazen vazgeçmeyi bilmektir.'' temasıyla sizi etkileyen tam anlamıyla bir başyapıttır.

Kendisi başucu filmidir ve izlenmesi kesinlikle tavsiye edilir.

İyi seyirler arkadaşlar :)

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Wikipedia

Arama sonuçları

Translate

AddThis