İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde henüz öğrenci iken babasının sahibi olduğu Son Havadis’te mesleğe atılan Barlas profesyonel hayatına Cumhuriyet Gazetesinde başladı. İsmail Cem'in TRT Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde iç ve dış haberler danışmanlığı yapan Barlas 1968 yılında Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği yarışmada, inceleme dalında birincilik ödülü aldı. Bizde Marmara Medya Merkezi olarak gazeteci, yazar, program yorumcusu Barlas ile gazeteciliğin dünü ve bugünü hakkına konuştuk.
Gazeteciliğe henüz öğrenci iken babanızın gazetesinde başladınız, aile mesleği olduğu için zorunlu bir seçim miydi bu içinizde olan istediğiniz bir meslek miydi?
Evet içimde olan ve istediğim bir meslekti gazetecilik. Hukuk fakültesine giderken profesyonel gazetecilik yapma imkânı çıktı önüme ve bunu tercih ettim. Cumhuriyet gazetesinde dış politika muhabirliği yaparken hukuk fakültesi sınavlarına gitmediğim zamanlar oldu. O an orta doğuda savaş vardı ve ben hukuk fakültesi 2. sınıf öğrencisiydim. Bir gün radyoyu açtım İsrail ve Filistin savaşmaya başlamışlardı. İşte o zaman imtihanlarımı bırakıp gazeteye döndüm ve bir sezon sınavlarıma giremedim. Buda demek ki hayatımın tüm dönemlerinde gazetecilik her şeyden üstün geldi.
‘‘Yeniden doğsam yine gazeteci olurdum ’’
Gazetecilik o dönem sizin için nasıl bir anlam taşıyordu?
O dönemde de bu dönemde de benim için gazetecilik bilişim dünyasının öncüsü olmak demektir. Dünya şu an bilgi ve iletişim çağına girmeye çalışıyor. Biz gazeteciler olarak bunu 17. yy’da başlattık. Teknolojini n gelişmesiyle dünyanın bir ucundaki habere herkesten önce ulaşan meslekten insanlarız ve bu benim için müthiş bir olay. Yeniden doğsam yine gazetecilik mesleğini seçerim. Bu meslek için okuman, sorman, araştırman, dinlemen lazım. Benim için hayatımın her döneminde öncelikli bir tercih oldu. Çünkü okumak ve bilgiye ulaşmak benim için bir tutku. Bu yüzden bu meslek benim için her şeyden önce oldu.
Gazetecilik sizin için neden bu kadar önemli?
Önemli olan paylaşmaktır. Herkesin bir müzik çaları vardır. Ve bunlarla birlikte kulaklık verilir. Ben hayatımda hiç kulaklıkla müzik dinlemedim. Benim için aslolan paylaşmaktır. Kitaplarda öyledir mesela. Bir kitap belirli sayıda basılır ve dağıtılır. O kitaptaki okuduğunuz duyguları, oluşturduğunuz düşünceleri başkalarıyla paylaştığınız zaman işin boyutu değişir. Gazetecilikte böyledir işte.
‘‘Hayatımda en çok babamdan etkilendim ’’
Mesleğinizi sürdürürken örnek aldığınız ya da sizi etkileyen kişiler kimlerdir?
Beni etkileyenlerin başında Turgut Özal geliyor. Derya gibi bir ufku vardı. İlgi duymadığı hiçbir konu yoktu. Mesela evime gelip kızımın yüzünü asık gördüğünde onunla ilgilenir sorunu ne ise hemen çözerdi. Turan Güneş beni çok etkiledi. Çünkü hem doğulu hem batılıydı. Fransa Sorbonne Üniversitesi’nde okumuş olmasına rağmen hem Osmanlı’yı hem de batıyı çok iyi biliyordu. Babam beni hem kişisel hem mesleki anlamda çok etkiledi. Türkiye’de Medeni Kanun ya da Borçlar kanunu üzerine yurtdışında doktora yapan ilk türktü. Her konu hakkında bilgisi vardı. Avrupa ya da Amerika da bir olay olduğu zaman ilk bilgi alacağım kişi babamdı. Babamın ardından annem beni çok etkiledi. Çok okurdu, yeni çıkan her şeyi alır hemen okur ve fikir tartışması yapardı. Ve kendi okuduktan sonra mutlaka bana da okuturdu.
Bir dönem milletvekilliği teklifi aldığınız ancak bunu gazetecilik için geri çevirdiğiniz söyleniyor. Gazetecilik mesleği sizin için nasıl bir anlam taşıyor?
Bana milletvekilliği de bakanlık ta teklif edildi. Babam siyasetçiydi milletvekilliği de bakanlıkta yaptı. Bu sayede siyasetin ve politikanın ne denli zor olduğunu ve insanı topluma nasıl yabacılaştırdığını biliyorum. Ve şu da vardı bir insanın hem politikacı hem de gazeteci olmanın kolay bir şey olmadığını gördüm. Bu tek partili dönemde kolaymış ama günümüzde böyle değil maalesef. Gazeteci bir parti disiplinini kabul ederse eğer mesleğinden ayrı bir insan olur. Bu yüzden gazetecilik daha cazip geldi bana.
Bunca yıldır hep zirvede olmanızı mesleki anlamda neye bağlıyorsunuz?
Bu meslekte zirvede olmak kavramı tartışılabilir. Bana göre bu bir rodeo binmeye benzer. Atın üstünde hep kalacaksınız hiç düşmeyeceksiniz. Ben 1960’tan beri 50 yılı aşkın bir süredir bu mesleği yapıyorum. Kaç defa kovuldum, istifa ettim, patronlarla tartıştım ama sonunda hep inat edip kaldım. Söylediğim gibi rodeo binmeye benzer ve düşseniz de hiç vazgeçmemelisiniz.
‘‘Bu coğrafyada sadece Türkçe bilerek gazetecilik yapılmaz’’
Gazetecilik, yazarlık, program yorumculuğu gibi farklı alanlarda bizlere örnek oluşturacak işler yapıyorsunuz bu bağlamda yeni nesil gazetecilere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Gazeteci olmayı kafasına koymuş biri kendini doktor, mühendislikle kıyaslamamalı. Bu coğrafyada sadece Türkçe bilerek gazetecilik yapılmaz. Ben mesleğe ilk başladığımda; hoca tutup 2 yıl Rusça dersi aldım, acem kültürü için Farsça öğrendim. Sonrasında sözlükler edindim Almanca ve Fransızca öğreneyim diye. Yani her şeyden önce bir çaba göstereceksiniz. Mesela benim 72 saat hiç uyumadığım zamanlar oldu. Sadece Cumhuriyette ki 10 yıl içinde günlük çalışmalarım haberlerim dışında 32 makalelik araştırma yaptım. Bu mesleğin başında ciddi sıkıntılar vardır. Cumhuriyete ilk başladığım zaman hem sayfa yapıyorum hem makale yazıyorum elime 250 lira gibi bir para geçerdi. Eğer ben bu parayla geçinemiyorum derseniz bu meslek size çekici olmaktan çıkar biraz dişinizi sıkmanız gerekebilir. Bu mesleğe başlayacak kişilere önerilerim ise: En az bir yabancı dil bilmeli ve mutlaka bir konuda uzmanlaşmalı. Mesela; iktisat, tarih, siyaset, sosyoloji gibi.
Birçok gazete ve televizyonda çeşitli görevler yürüttünüz. Sizi en çok etkileyen, evinizdeymiş hissini yaratan kuruluş hangisiydi? Türkiye’de medya kuruluşlarında çalışma ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hasan Pulur’un bu konu hakkında çok güzel bir tespiti vardır. Biz gazeteciler kaplumbağa gibiyiz evimizi sırtımızda taşırız. Benim bir ilkem vardır. Gazetelerde çalışırken, gazetelerin patronları değişti ama benim hiç patronu olmadı. Ben ortaya ilkemi, emeğimi o ise; parasını, kâğıdını, makinesini koyuyor. Bu bir nevi ortaklıktır. İşte bu yüzden ben hiç gazete seçmedim, ayrım yapmadım.
‘‘İnternet dünyasının dışında kalmak mümkün mü ’’
Oğlunuz Cemil Barlas bir röportajında sizin ciddi bir bilgisayar kullanıcısı olduğunuza değinerek sahip olduğu site için sizin habere manşet atıp eksikleri düzeltip görsel hazırladığınızdan bahsetmişti. Bu söylenenlere göre teknolojiyi de yakından takip ettiğinizi söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle söyleyebiliriz çünkü takip etmek zorundayım etmezsem çağın gerisinde kalırım. Türkiye nüfusunun yarısında fazlasının elinde akıllı telefon var. Bu sayede insanlar bilgiye bilgiye daha çabuk ve hızlı ulaşıyorlar. Bu kadar gelişmenin yanında internet dünyasının dışında kalmak mümkün mü? Tabii ki değil. Ben ilk başladığım zaman daktilo ile yazardım hatta haberi telefonla yazdırdığım zamanlar bile oldu. Ama şimdi teknolojinin gelişmesi ile elinizdeki dizüstü bilgisayardan dünyanın herhangi bir yerinden hatta dağ başından bile elinizdeki haberi istediğiniz yere ulaştırabiliyorsunuz. Eğer bunu kaçırırsanız mağara devrinde yaşamış gibi olursunuz.
Gelişen teknoloji gazeteciliği nasıl etkiledi? Size göre geleneksel medya önümüzdeki yıllarda internet medyasına karşı hangi konumda olacak?
Gelişen teknoloji gazeteleri eskitti. Sabah gazeteyi aldığınız zaman elinizde eskimiş bir ürün oluyor. Radyo- Tv haberleri, internet siteleri gazeteyi eskitiyor. Bu yüzden gazete günümüzde artık bayat haberlerle doludur. Bana göre tek fark yorumlarda. Bu bakımdan eğer ben gazete yöneticisi olsam yorumlara öncelik veririm. Gazetelerin farkını bu oluşturuyor. Bu arada geleneksel medya internet medyasına karşı hep biraz hep eskimiş kalacak. Ama bu onu tamamen kaldırmaya yetmez. Gazete hep var olacaktır. Vapurda yolculuk yaparken, plajda güneşlenirken elimize gazete alıp okumaya devam edeceğiz. Mesela Amerika’nın 2 büyük haber dergisinden olan Newsweek bu başında internete geçiyor yazılı basımı bitiyor. Gazete tirajı 300 bin internete giriş sayısı 2 milyon işte bu yüzden istikbal internettedir.
Gazetecilik sizin aile mesleğiniz ve ailenizin diğer fertleri ile mesleki anlamda nasıl bir etkileşiminiz var?
Bazı dönemlerde Canan’la rakip olduk. Ben Trt haber dairesini yönetiyorum o ise Ankara’da Hürriyet gazetesinin diplomasi muhabiriydi. Onun arkasına muhabir kattığım ve bu sayede haber atlamadığımız zamanlarda oldu. Aynı gazetede bir kere çalıştık ve pek uyuşamadık. Ama bunlar bizim evimize hiç yansımadı. Aksine aynı meslekten olduğumuz için aramızda aramızda çok güzel bir uyum var.
‘‘Google gençliğimde olsaydı Nobel alırdım’’
Mesleki açıdan hayatınızı değerlendirdiğinizde ‘‘ Evet yapmak istediklerimi yaptım, söylemek istediklerimi söyledim’’ diyebiliyor musunuz?
Diyemiyorum çünkü okuduğum her yeni kitapta, her ulaştığım bilgide ben ne kadar az şey biliyormuşum diyorum kendime. Keşke 20’li yaşlarımda sizin elinizdeki bu imkânlar olsaydı. Google olsaydı Nobel alırdım galiba. Ben araştırmalarımı, kitaplarımı yazarken 2 defa belim çıktı ağır kitap taşımaktan. Gelişen teknoloji insan hayatına google gibi kolaylılarda getirdi.
Yorum Farkı, Makam Farkı gibi başarılı, başarılı olduğu kadar da ses getiren projelere imza attınız bu bağlamda son programınız Makam Farkı’nın sizin emeklilik eğlenceniz olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu konuda Steve Jobs’a ne kadar teşekkür etsek az sanrım. O olmasaydı dolaplar dolusu disk ile uğraşacaktık. Teknolojinin getirdiği rahatlık sayesinde müziklerimi arşivime kolayca atabiliyorum ve sonrasında aradığımı rahatça bulabiliyorum. İşte biz de bu kolaylığı Oğuz Haksever ile radyo programında çevirdik. 3 yıl sonra programımızı televizyonda da yayınlama kararı aldık. Bu zaten benim çok genç yaşlardan beri tutkun olduğum müzikti. Tutkumun bu şekilde bir programla sunma imkânı sunulduğunda bende birikimimi değerlendirdim.
‘‘Beethoven senfonisi de bir Dede Efendi bestesi beni etkiliyor’’
Siz ki sanat müziği tutkunu, evinde geniş bir arşive sahip gazetecisiniz, klasik batı müziği sever ve ciddi bir sanat müziği takipçisi Oğuz Haksever’le bu programda buluşmanız nasıl oldu?
Oğuzla biz Ntv’de bir araya geldik. Kendisiyle sohbet ederken müziğin ikimizin de tutkusu olduğunu gördüm. Beethoven senfonisi de bir Dede Efendi bestesi de ikimizi etkiliyor. Oğuz’da muazzam bir arşive sahiptir. Bende olmayan neler var diye bakarken birbirimize yardım etmeye başladık. O sırada Ntv radyonun yayıncısı bize program yapsanıza dedi ve biz böyle başladık.
Köşe yazarlarının birbirlerine karşı köşelerinde sürdükleri polemikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapılan yorum polemiğin cinsine bağlıdır. Görüş farklılığına dayalı bir fikir alışverişi ise caziptir. Fakat hakaret ettiğiniz zaman ki bunu yapan bana göre alçalıyor pek de hoş durumlar olmuyor. Bende gençlik dönemlerimde çokça polemiklere girdim. Şimdi o polemikleri gördüğüm, okuduğum zaman keşke yapmasaydım diyorum. Eğer belirli bir yaştaysanız ve belirli gerginlik içindeyseniz bazen kendinize hâkim olamıyorsunuz. Ben artık hakim olmaya çalışıyorum. Birde köşe yazarları köşelerini silah olarak kullandıkların sanıyorlar oysa direkt gazetenin kendisini silah olarak kullanan medya patronları mevcut. Bence çalışanlardan ziyada sahiplerine bakmak lazım.
0 yorum:
Yorum Gönder